ERMENEKLİ HALK OZANI ÂŞIK İHRAKİ (ALEVİ)

0
2000
ERMENEKLİ HALK OZANI ÂŞIK İHRAKİ (ALEVİ)

ERMENEKLİ HALK OZANI ÂŞIK İHRAKİ (ALEVİ)

Ermenek’te Gürdallar ailesindendir. Ahmet Gürdal’ın oğludur.   1855 te Ermenek’te doğmuş, 75-80 yaşında vefat etmiştir.” Anası Ayşe Aba adında bir kadındır. Asıl adı Ali dir. Mahlası İHRAKİ dir. Hayatının çoğu,  çalgı,   raks ile geçtiği için, gericiler tarafından ( Alevi ) unvanıyla anılır olmuştur. Alevilikle hiç bir ilgisi yoktur. İki kız evladı vardır. Değirmenlik mahallesinde otururdu. Balık avlar tanıdıklarına hediye ederdi. Türklerin en meşhur giysilerinden üç etekli zıbın giyerdi. Bütün ömrü yokluk içinde geçmiş, olduğu halde, devamlı zevkli bir hayat yaşamayı amaç edinmiştir. Uzun zamandan beri değirmencilik yapardı. Bu sebeple de “   Değirmenci Ali Ağa “derlerdi. “Tahminen 1332/1913 ile 1336/1917 yılları arasında vefat etti. Mezarı gariplerdedir.”

Okuma yazması olmadığı halde, yaratılış olarak çok zeki ve ruhu çok uyanık bir yaratılışa sahipti. Ermenek düğünlerinde zevk ve neşe âlemlerinin müdürlüğünü daima İHRAKİ yapardı. Eski Türkleri,  özelikle saz şairlerini ve halk ozanlarını temsil eden, bir âşık idi, Eski  “ def “ çalmada ve neşeli türkü söylemede okuyuşunda benzeri bulunmadığı gibi,  eski milli oyunlarımızın her çeşidinin de en önde ustası idi. Ruhu çok uyanıktı.  Sözü dinlenirdi. Dilinde her insanda bulunmayan bir akıcılık bir güzellik vardı.  Kuvvetli bir belleğe sahipti. Hicviye tarzında şiirler söylerdi. Karısı kant Alisinin kızı idi. Ermenekli halk ozanı İdraki “Alevi” 1926 yayınlanama. “Konya Vilayeti Halkiyat ve Hafriyatı” Kitabı s.9 da başlayan ve s.15 te biten, ayrıca 1961 de de Prof. Dr. Kâmil İli sulu Beyin yazdığı  “ERMENEK İlçesi” kitabı s. 37 de de yer alan bilgi ve şiirleri.

Yukarıda yazdığımız kaynaklardan aldığımız şiirlerden örnekler:

AVCILAR ŞİİRİ

Bismillah deyip kalktım yataktan

İncirliden,  Göbelezden, Çatak’tan

Karalardan, Keşillikten, Ahattan

Ziyaret eyleyin, Akçaharmanı.

                                               Avcı olan yaylaları dolaşır

                                               Menzile maksuduna ulaşır

                                               Acı almadan kovanlıktan karışır

                                               Kebenden dökülür  abı  revanı.

Hacı Ahmet  efendiye söylen buyursun

Münasip olan ahbaplara duyursun

Hamdi ile Hüseyin Hüseyin ağayı  çağırsın

Çokça götürsünler yatak yorganı.

Avcılar sultanı saatçının  Rızadır

Her ne kadar methetsem sezadır

Silah endaz vakıt eyyam gözedir

Yaylaya çıksın da görün arslanı.

Arkadaşlar memnun oldu ziyade

Kimi atlı oldu kimi piyade

Metlihan dan çıktı Morali  zade

Vurdu kafes kekliğini  etti kurbani.

                                   İhraki-, Ali Ağa (Alevi)

 

 

B A T I R M A

Batırma: (batırık )  Ermenek ve Taşeli’nin tarihinden gelen, çok yenilen ince bulgur (düğürcük) ile çeşitli  Zebzelerle  elde yoğurarak  yapılan bir çeşit çiğ yemektir ki…”Batırma (batırık ) denir. Elde ovula, ovula Pişmiş hale getirilen bu yemek çeşidi insanlar için şifa kaynağıdır. Çünkü kullanılan bütün malzemeler, doğal, bütün vitaminler, insan vücudu için değerli olan ne varsa ateşte pişirilmediğinden, makinelerde  işlenmediğinden, içinde zararlı katkı maddesi de  bulunmadığından, batırma insan sağlığı için çok yararlı ve kilo aldırmayan  bir yiyecektir.

Kökleri Karamanoğulları Beyliğine dayanan, Vacid  Atalık  rahmetli olmadan önce (94) yaşında iken batırma yemeği için şöyle demişti:” “Babamın dedesinin büyük halası batırmayı en nefis yapan usta hanımlardan  birisi olduğunu anlatırdı” der. Bu ifadeye göre beş göbek geriye giderseniz en az üç yüz,elli, yıla yaklaşan bir zamandan beri  Ermenek’te ( batırık)  yapılagelmiştir. Öyle ise  “batırık” Ermenek İlçesi’nin tarihten gelen bir yemek çeşididir. Bu sebeplerdendir ki . 4 Eylül, 1968,yılı Ermenek’te (Batırma ve Ceviz Bayramı şenliği) yapılmaya başlanmıştır.  Günümüzde bile Ermenekli  ilk öğretim  müfettişi  Adil Ceylan kitabındaki  dörtlüğünde  şöyle seslenir.

    Kefgiyle   pınardan  alın suyunu

    Her öğlen oynarız  biz  bu oyunu

    Araştırdım batırmanın soyunu

Öz  be  öz  Ermenek aşı, komşular.

 

 

Ermenek’te Kamış ve  Balkusan yöresine (1228) yılı yerleştirilen Karamanoğulları  (1473) yılında Osmanlı Devleti Ermenek’teki  Mennan kalesinde  Karamanoğullarına son verir. Taşeli halkını aileleri ile birlikte önce  İstanbul’a, Türkiye’nin bir çok bölgesine, Kıbrıs’a, Balkanlara, Kafkaslara  sürgün eder. Bu sebeple, Karacaoğlan’ın şiirlerinin de sürgün yapılan yerlere gittiği gibi, Ermenek’in has yemeği ( batırık) ta böylece o bölgelere de yayılmıştır.

Ermenek’te sürekli yenen kendileri de Ermenek, doğumlu öğretmen Suat Altan ve Günay Ertaş “Batırma Hakkında şu bilgileri sundular.

 

MATIRMANIN MALZEMELERİ:

“ 1-“düğürcük”: Buğday yıkanır, kazanlarda kaynatılır, kurutulur. Taşları   ayıklanır. Değirmen de ince (düğürcük) olarak  öğütülür.- 2-“Ceviz: Dibekte dövülür. Güneş  görmeden  batırığa kullanılır.

3-Yerli doğal domates 4-“Yeşil taze biber,”- 5- Kuru soğan” 6- “Maydonoz”7- “Yağsız dana kıyması ” 8-“Yeşil lahana” 9- “Asma yaprağı”10- “ taze salatalık” 11 “Fesleğen” Batırmanın olmazsa  olmazı  fesleğendir.

Batırmanın yapılışı : Kişi başına bir su bardağı  “ düğürcük” bir yemek kaşığı ceviz, batırmayı etli yapacaksak, Ceviz yerine et konur. İnce doğranmış bir baş soğan , doğranmış bol domates, (kış ise ıslatılmış domates kurusu) yarım demet maydanoz, bir tatlı kaşığı tuz, fesleğen , konur. Büyük bir tepside harman yapılarak yoğurulur.  Yoğrula,  yoğrula   iyice   ezilir.  Batırma    kıvamına  gelinceye kadar  yoğurmaya  devam edilir. Yoğrula, yoğrula pişmiş hale getirilir. Sıkma damak zevkine, damak tadına uyum haline gelince sıkma yapılarak, üstüne de maydanoz, fesleğen yapraklarıyla süslenerek servise hazırlanır. Batırmanın geri kalan bölümü buz gibi doğal su ile yavaş, yavaş eritilerek çorba haline getirilir. Bu batırığın üstüne de  maydanoz, fesleğen, yaprakları ile  süslenerek ,  kepçe ile servis yapılır. Batırık yenirken yanında haşlanmış lahana, taze yeşil  biber, yeşil soğan, domates, marulda bulunur. Sofrada limon da bulundurulur. Batırmanın üzerine geleneksel Toros Pekmezli Ermenek Helvası “ yenir.

Batırmanın aslı bu iken bazı çevrelerde batırma adı altında, batırmanın içine tahin, fıstık, kenevir, salça, limon, susam yağı gibi değişik yiyecekler kullanarak asıl olan batırık yozlaştırılıyor.

        

  

B A T I R M A     Şİ İ R İ

Batırmadır kadınların alayı

Et olmazsa ceviz, kendir kolayı

Şimdi buldu bulgur küpü belayı

Yandı canım batırmanın elinden.

                                   Sabahleyin yaprağa saldı kızını

                                   Hazır etti biberini tuzunu

                                   Geleceği yola dikti gözünü

                                   Yandı canım batırmanın elinden.

Batırıktır kadınların ulusu

Yemeyenin ortadadır ölüsü

Cumhur oldu erkeklerin karısı

Yandı canım batırmanın elinden.

 

                                   Erleri çarşıdan etini taşır

                                   Satırın  sesinden tavan titreşir

                                   Et olmazsa domateste yaraşır

                                   Yandı canım batırığın elinden

Erlerini köye kent’e savarlar

Komşulara elçi haber salarlar

Batırığı yerler düğün kurarlar

Yandı canım batırığın elinden.

                                   Ali  Ağa- İhraki-( Alevi)

 

Batırma şiiri  Ermenek ilçes kitabı s.37 den. alınmıştır.  Kaynak alta yazılmıştır.

   “ Ermenek İlçesi,” kitabı ,Ermenek Kültür Yardımlaşma Derneği Adına yazan ”Doçent Dr. ( Prof. Dr. )Kamil İlisulu, Mars Matbaası-Ankara (1961)   

            “Sayın Mustafa Ertaş’a- hediye edilmiştir.”

            Kâmil İlisulu,  20.03 1972—imza”

 

 

Değerli meslektaşım, emekli ve Ermenekli Adil Ceylan 11 Nisan 2018 tarihli “Yeşil Ermenek “ gazetesindeki “Mertçe –Ermenek’çe” köşesinde “Ermenek Batırmasını  şöyle dillendirir.

 

Sıkması ayrı güzel, sulusu ayrı güzel

Kimse sahiplenmesin, Ermenekliye özel

Adı belli cümbüştür onun hazırlanması

Soframızın baş tacı Ermenek batırması.

Onun en çok tadına sekilerde varılır

Her  öğlen yoğrulmazsa çocuk gibi darılır,

Bıçıngısı artarsa sarması da sarılır

İlahanasız olmaz Ermenek batırması.

İlle ceviz girecek tadı onunla gelir

Ermenekli batırmanın hasını öyle bilir

Eger canın isterse etlisi bile olur,

Dertlilere devadır Ermenek batırması,

Demir kaşıkla olmaz, tahta kaşık olacak,

Cümbür cemaat herkes etrafına dolacak,

Yetişemeyen dersen o gün öksüz kalacak,

Dünyada en birinci Ermenek batırması.

Deli batırık dersen pembe eğrimle hoştur,

Canın öyle çektiyse maldana doğru koştur,

Komşuları da çağır ortalığı bir coştur,

 

Böyğanam yoğurmazsa bu işin tadı çıkmaz,

Üç öğün var deseler ceylan yavrusu bıkmaz,

O variken başka bir şeye dönüp bakmaz,

Pek de bi güzelimiş Ermenek batırması.

Adil Ceylan

 

            “Uluslararası Geçmişten Günümüze Ermenek ve Çevresi Sempozyumu” 02.04.2018 günü açılış  konuşmasında , Ermenek’e  bağlı Kadranlı  Köyü doğumlu, Ankara’da oturan Sayın  Prof.  Dr. Süleyman Hayri Bolay, konuklara ”sizlere“ batırık” şiiri okuyacağım”  diyerek şu dizeleri  dillendirdi:

            Batırmadır gelinlerin alayı

            Bulgur küpü şimdi buldu belayı

            Et olmazsa kırmızı eğrim kolayı

            Yandı canım batırmanın elinden.

                                                           Sabah olur salar yaprağa kızını

                                                           Hazırladı maydanozu tuzunu

                                                           Herkesler yoluna dikti gözünü

                                                           Yandı canım batırmanın elinden.

Ahir zaman geldi düzen bozuldu

Çok kimselerin ciğerleri üzüldü

Hamdi yemedi de karnı büzüldü

Yandı canım batırmanın elinden.

                                   Porf. Dr. Süleyman Hayri Bolay.

 

HALK OZANI ÂŞIK İHRAKİ” ALİ AĞANIN ŞİİRLERİNE DEVAM EDİYORUZ                                                                                                                                                                   DESTAN:

Meydan mahallesinde kahveci olduk

Nazar edin baştan geçen dumanı

Hacısın, hocasın nakkaşa aldık

Hiss ettik Mûzibi dostu düşmanı.

                                               Dinle sözlerimi ey kahpe  meydan

                                               Bir zaman fakire oldun du  mesken

                                               Çok yaşasın büyük küçük zabitan

                                               Fil cümlesi Padişahın  arslanı.

Kahvenin yıllığı iki yüz elli

Tenezzül etmemeliydi temeli

Dudaksız’ın (1)  işi evvelden belli –(1)dükkanın sahibi olan imamdır.

Kör olası yerin küçük kıranı.

                                               İki yüz elli olursa yıllığı

                                               Yirmi bir kuruşa gelir aylığı

                                               Âlemi âciz etti mûciziliği

                                               Sırım boynunda Rumeli Çingânesi

Aybaşı gelmeden ister parayı

İki gün durursan buldun belâyı

Bir metelik için atar narayı

Minareye bağlar,  dini, imanı.

                                               Aman bu meydana kimse varmasın

                                               Düşmanım ise  de muhtaç olmasın

                                               Sakı artlarında namaz kılmasın

                                               Haram olsun ona Hakkın Kur’’ân

Dudaksız meydana neler edecek

Sümme  Hâşâ Hakkı inkâr edecek

Ağzı bütün olsa çok dut yeyecek

Birbirine kırdıracak insanı.

                                               Lâmos’lu  oğludur o topal bacak

                                               Yüz verseniz zali bir ev yıkacak

                                               Karadağ  gâvuru gibi elinde nacak

                                               Asıl o batırdı koca  meydanı.  

 Felek bir top attı kalbim virandır

Cümlenin rızkını Mevlâ verendir

Kişi zâdeleri  Kal’a Direndir

Onun Çin Maçin’ de yoktur akranı

                                               Çoğu sahte – vakar anadan hacı

                                               İftihar kesbetmiş  dolandırıcı

                                               Hacı Mahmut oğlu o tantanacı

                                               Dergâtan  tardolmuş  Mekke şeytanı,

 Havlı içinde Rızayı bulma         

Ali Ağa –zâdeye kurban olmalı

Müftü – zâde Reşidi de almalı

Ateşe yakmalı zinhar meydanı.

                                               İhrâkî’yi  çok severim deyenler

                                               Meğer münafıkmış yüze gülenler

                                               Deyyus  defterine imza verenler

Şerife’nin oğludur onun akranı.

 

 

 

 

DESTAN

 

Ey solak bir zaman meydana çıktın

Nice mazlumların hatırın yıktın

Evvel Çimeneli’nin  hânesin yıktın

Her hususta memnun etti şeytanı.

                                               Balcıoğlu ile oldunuz refik

                                               Kuraş  da olmaz mı muhibb-i sâdık

                                               Sizi konuklardı biraz münafık

Onlar da terk etti dini imanı

Adana ‘dan çıktın firar eyledin

Geldin Ermenek’e karar eyledin

Kâr ettim sanırsın zarar eyledin

Asla yoktur kurtulmanın in

Meyyiten derdestin emri alındı

Etraf’ı  erbaaya haber salındı

Büyük küçük tedarikte bulundu

Kimse terk edemez emr-i sultanı.

Ey solak ettiğin hezeyanlar yeter

Haziran on b e ş i n de alındı haber

Ara yerde vasıtalar muteber

Gönderdiler Musto ile Bicanı

Musto ile Bican Ağa vardılar

Seni çayın kenarında gördüler

Saat altı buçukta geri geldiler

Sabah çıkar o yanığın dumanı.

Kaymakam Bey senin haberin aldı

Saat sekiz buçukta menzile vardı

Sağından solundan istihkâm aldı

Bundan sonra bulamazsın meydanı

Nice meratibin şanına lâyık

Evlâd-ı vatana himmetin Fâyık

Ermenek görmedi böyle bir sâdık

Bin yaşasın padişshın arslanı.

Yüzbaşı Mustafa teslim ol! Dedi

Firara yüzbaşı koşarak gitti

Kaymakam Bey onun emrini verdi

Evvela  kedisi aldı nişanı.

Yüzbaşı Hasana  Hakka yüz tutu

Bismillah deyip  de nişana yattı

Tetiğe yapışıp bir kere attı

Sağından solundan akıttı kanı.

Lâşesini bir merkebe sardılar

Livâ, vilayete haber verdiler

Büyük, küçük bundan ibret aldılar

Rezil etti Hakkın verdiği canı.

Bu yolda ölene yazık denilmez

Tertip olup cenazesin yunulmaz

Danışıldı namazı da kılınmaz !

Kaldırıp atılmaz hendek mekanı.

Bu dünya kimseye değildir bâki

Âh u figanları tutu eflâki

Bunu böyle söyler Âşık İhrâki

Bir zaman söylensin dilde destanı.

 

 

DESTAN

                                               Hâlet öyle müzevvirin âdeti

                                               Asla yoktur din-i mübingayreti

                                               Kişinin şekerden latif sohbeti

                                               Münafık daima  bed-lisan ölür.

İltifat gösterir gördüğü yerde

Hep fesat düşünür durduğu yerde

Müzevvirlik yapar vardığı yerde

Onların hocası kör şeytan olur.

                                               Ehl-i meclis dinler bunun sözünü

                                               Kör duman bürüsün iki gözünü

                                               Yarın mahşer karalarlar yüzünü

                                               Efendimiz ona baş düşman olur.

Müzevir ters olur kimseye uymaz

Müzevirlik yapar vardığı yerde

Kaptığını tutar zerrece doymaz

Carcarlıkta  gözü Kıptıyanolur.

                                               Zâtı zât olmayan durmaz ıkrara

                                               Bin ni’metverirse durur inkâra

                                               Kör kediler gibi tutsa bir fâre

                                               Kuyruğun kabartır bir arslan olur.

Kendi işine bak karışma ele

İster isen olmak a’lâdan  a’lâ

Sadık hizmet eyle ehl-i kâmile

Kadreler giderek bir  ummân olur.

                                               Müzevvirin olmaz  sözünün veçhi

                                               Dipsiz kuyu ile boş ambar içi

                                               Biraz boncuk , kibrit bulursa çerçi

                                               Rütbe-i  bâlâda bezirgân olur.

Bir fazlı, ameli olmayan hımar

Müzevirlik yapar cenneti umar

Bir bağ  ki görmezse terbiye tımar

Çalı çırpı biter hâristan olur.

Müzevvir  görmemiş hoca  hem mektep

                                               Küheylân yetini tutar  mı mektep

                                               Karılar kargası  diline sebep

                                               Teke terbiyesi papağan olur.

İstikamet üzre durmak  a’ lâdır

Bilene bu sözüm  dürr-i  yektadır

Müzevvir , münafık hasmı Mevlâdır

Biter nam , nişanı perişan olur.

                                               Müzevvirde  olmaz asla din iman

                                               Sözü geçmez olur kesilir derman

                                               Müzevvir, müfsidin son hâli yaman

                                               Fındık satar gezer kalpazan olur.

Büyük , küçük meclisine gidersen

Müzevirliğe sen tevbe edrsen

Acap bu destanı kim yazdı dersen

Hâne –berdûş hem de lâmekân olur.   

                                               Bu sözü söylerken tedahhul  eyle

                                               Boşla arasını  tebessüm eyle

                                               Şeytan iğvasına tahammül eyle

                                               Öfke baldan tatlıdır ziyan olur.

 

Aşırıya gidip çıyma Hudâyı

Kendine dâvet edersin nizâyı

Yiğit isen arada bul rızâyı

Herkesin gönlünde bir arslan olur,

                                               İhrâkî’nin  omuzunda abası

                                               İnsan beğenmez müzevvir  kabası

                                               Ayaklarına yüz bin meşe sopası

                                               Onların meskeni marsuvan olur.

DESTAN

Ey  mağrur dünyaya bend olma sakın

Her mesnedin sonu zevval görünür

Edersen nefsini zinaya yakın

Her haram gözüne hel’al görünür.

                                               Şöhreti Es’ad oğludur hem ismi Abdullah

                                               Mektebde icazet mahlası Âgâh

                                               Dünya ve ahiret bulmazsın felâh

                                               Hakkın takdirinde neler görünür.

 

 

Tesaddi ettin acze-i ma’aşâ

Kaşer, peynir yedin, karıştın keşe

Semerini dayadılar güneşe

Yalınız başında yular  görünür.

                                               Âşıklar, sâdıklar deryaya daldı

                                               Deryanın içinde ateşe yandı

                                               Ettiğin insanlık yanına kaldı

                                               Dünya mesnedi zıl, hayal görünür.

Yedi karın geçmiş nura batası

Süt be süt küheylân  ana, atası

O Rüstem efendi yere batası

Zarara, faydaya güler görünür.

                                               Büyüklerdir fukaranın velisi

                                               Siz oldunuz bir sevincin delisi

                                               Hamdülillâh bulduk şimdi reisi

                                               İnşaalâh  sonu hayır görünür.

 

Ermenekli Âşık İhraki’nin  bu dizeleri “ Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyat” kitabından alınmıştır. Arap harfleriyle yazlı olan bu kitabı akrabamız olan Ermenekli Prof. Dr. Hami  Koçaş “Sevgili Mustafa Ertaş’a ilgisi dolayısı ile 25 Ağustos 1996 “yazarak hediye etmiştir. Rahmetli olan  Hami Koçaş ,dayımıza Allahtan rahmetler diler, makamı cennet olsun  dileriz.

            Âşık  İHRAKİ’ nin bu gün kitaplarda yer almayan bazı anı ve şiirlerini akrabamız olan Hakkı Erikoğlu , Rıza Bellemiş ile daha bir çok Ermenekli dostlardan öğrendim. Bu şiir ve anıları okuyucularımıza aynen sunuyoruz.

“Ermenek’te  bir adamın tavuğu kaybolmuş. Bahçeleri aramış. Tavuğun kanadını Talat efendinin bahçesinde bulmuş. Bunu İhraki’ye  anlatmış. Bir şiir yazıvermesini istemiş. Ali Ağa şu destanı söylemiş.

Talat’ın başında bir dilim sarık

Sana da haramilerden  mi kaldı bu hampalık  

İstesen de verseydik götü boklu bir tavuk

Bilinmez yerlerde çok hırsızlar  var.   

            Arkadaşları Ali ağayı çağırarak,”Bugün GÖKSU kenarında   Sarıtaş bucağında yiyip içelim, alem yapalım senbir kaç yumurta kaynat,birde 35 lik al kavil yerinde buluşalım derler.  İhraki  istenilenleri hazırlar.. Heybeyi eşeğinin semerine ardar. Heybe kayıp düşmesin diye semer ağacındaki “ Kocacık” a bağlar. Eşeğine biner Göksu’ çayının yolunu tutar. Varsa baksa ki Çayın kenarında yani SARITAŞ bucağında ki  “Kavil yerinde”  kimseler yok. Arkadaşları bilerek gelmezler. Alevi’ye oyun oynarlar. Alevi  Sarıtaş’ta çayın kenarında oturur,arkadaşlarını bekler. Gelen olmayınca, Rakıyı açar. Yumurtalardan ikisini sayar, içmeye başlar. O anda da “ Otlu” lakabıyla bilinen Hafız Osman atın üstünde şakır, şakır  selam bile vermeden İhraki’nin yanından bir oyana bir bu yana tozu dumana katarak gider gelir. Ali ağa, Otlu,hafıza, ve arkadaşlarına çok kızar. Kafayı iyice bulur. Kumsalda bir kazık bularak  suyun sıvazlayıp , düzgün yüzey haline getirdiği kumun yüzüne  elindeki kazıkla şöyle yazar.

            Çay kenarında geze geze

            İki yumurta oldu, rakıya meze

            “Otlu”su, boklusu selam vermez oldu bize

            Nerdesiniz ey analarını yüzü koyun ……

 

Alevi gelip geçenler okusun diye yazdığı yazıyı ( şiiri ) öylece bırakır . Ermenek’e döner. Alevi’nin bir şeylerle uğraştığını uzaktan seyreden arkadaşları gelip yazıyı görür ve okurlar. Dilleri boğazlarına tıkanır. Sesleri çıkmayıverir. 

 

            Hükümet tarafından  Mazı yaylasına  mecburen yol yapmaya götürülen âşık İhraki (Alevi) şöyle seslenir.

 

“Metreyle ölçerler çakarlar  kazığı

            Fakıra , fukaraya çok ettiler yazıyı

            Hırpalayıp, iter bahtı eziği

            İçinde ciğeri burganımız var

            Hacı Ahmet  Efendi  gibi arslanımız var” der.

 

Hacı  Ahmet Efendi , Hacı Metinlerden  Orhan Çetin Bey’in babasıdır. Alevi’yi  Mazı yaylasından, yol çalışmasını bıraktırıp  İhraki’yi   Ermenek’e  getirir. Alevi : yoldan geldiği için hanımı olan Kantalisi’nin kızına bir yorgunluk kahvesi yapmasını söyler. Eşi daha önceden limon tuzu koyduğu fincanı yıkamayı unutur.  O fincanla kahveyi  Aleviye getirir, buyur iç der. Kahveyi yudumlayan  Alevi şöyle seslenir

.

 

            Sabahtan doğar seher yıldızı

            Kahve pişirir  Kantalisi’nin kızı

            Yarısı şeker, yarısı limon tuzu

            Bulaşığı bilmez öldürür bizi

.

Öğretmen Günay  Ertaş  (Torcu )  Âşık İhraki ‘nin  kızı için şunları anlattı: “Ermenekteki babamların  evi ile  Mehmet Gürdal emminin  evleri bizim eve çok yakındı. Aradan bir yol geçerdi. 

Gürdallardan Mehmet emminin hayatının altında küçük pencereli bir oda vardı. Bu odada Alevi’nin kızı dedikleri beli bükülmüş nene Hala otururdu. Çok yaşlı idi.Bazı  günler Anam  “Nene Hala’yı “ yemeğe çağırırdı. Bazı gümlerde bizim eve gelir, halama boynunu çiğnetirdi.              

            Ermenekli, elli  beş yıllık eşim öğretmen  Günay ERTAŞ ilginç bulduğum bir anısını daha şöyle anlattı:  “Küçüklüğümüzde ,  bizim eve yakın  olan,  Kitapçı Şevki  SOYLU’nun  evinin batı yönünde oturan nereden  Ermenek’e geldiği bilinmeyen  “ZELLANGAYDI”  adındaki fakire herkes  yemek götürürdü. Annem de benimle o çok  fakire yemekler gönderirdi . Gelen yemeklerin hepsini, Zellangaydı aynı kaba , toprak tencereye döker, “ gideceği yer aynı değil  mi? “ derdi.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz